9 Temmuz 2007 Pazartesi

Masumiyet

Bir arkadaşım tarafından "ukalanın teki abi o adam" diye nitelendirilip beni şaşırtan Zeki Demirkubuz'un hayat karşısında kaybetmiş insanları konu aldığı başarılı türk filmi. Oyunculuk performansları açısından ayrı bir parantezin açılması kaçınılmaz. Haluk Bilginer'in tiradını izlerken, her geçen saniyede göstermiş olduğu performansa hayranlığımız katlanarak artarken, hiç bitmesin istiyorsunuz izlediğiniz sahne. Sinemanın büyüsü kurgu olanı gerçekmiş gibi biz üçüncü şahıslara izlettirmesidir dışardan. Ne kadar içine girerseniz o kadar başarılı mıdır eser, hayata olan benzerliği mi ayakta tutar yapıtı cevap bulamadığım sorular. Ama gerçek hayatta yaşama ihtimali daha yüksek, kahraman sosuna fazlaca batırılmamış, yaşamın kirliliğinden çokca sterilize edilmemiş insanları izlemek daha çekici gelmiştir bana. Bu nedenle kolayca beğendirebiliyor Masumiyet kendisini. Güven Kıraç'ı özellikle Takva'daki abartılı oyunundan sonra iyiden iyiye sevmemeye başlamama rağmen Yusuf rolü rol olmaktan çıkmış, oturmuş üstüne. İnsan katleden bir masum, kör-sağır körpe bir masuma kol kanat gererken, aşkının peşinde koşan diğer iki masumla karşılaşıyor bir otelde. Masumiyet kavramını irdeliyorsunuz filmi izlerken, kafada oluşup kafada biten bir kavram mıdır, yoksa fiziksel yanına mı endekslidir? Kızarsınız Uğur'a Bekir'e yaptıklarından dolayı, bir yandan da aşkı için çektiklerini görür hak verirsiniz. Her karakterin aydınlık yüzünü gösterirken diğer tarafının aslında ne kadar karanlık olduğunu hissettirir yönetmen. Hayat gibidir, temizlenmek için çamura batmak gerekir bazen. Laf-ı Güzaf bir yana (zaten Demirkubuz ziyadesi ile anlatmıştır istediğini)izlenmesi gereken türk filmlerindendir Masumiyet.

Hiç yorum yok: